Hazine

Hazine
' O'nun ilmi ve izni olmadan tek bir yaprak bile dalından kopup yere düşmez! '(En'am 59)
Ramazanın ilk günlerinde idi; eve erken gelmiş, sahilde, yine yürüyüşe çıkmıştım. Bilmem neden; o gün her zamanki mutad yürüyüş güzergahımdan geri dönmek yerine, ileri doğru yürümeye devam etmiştim. Sanki bir şey beni o yöne doğru çekiyor, geri dönmeme engel oluyordu.. Bir müddet o yöne doğru yürüdüm. Güzergahıma dönmek için
tepeden aşağı doğru yürürken bir şey dikkatimi çekti; alt yolda, çöplerden kağıt, naylon vs. toplayanların kullandığı bir el arabasını kullanan bir kız çocuğu ve yanında yürüyen küçük bir erkek çocuğu vardı. Bir müddet onları gözlerimle takip ettim; 10-12 yaşlarında kapalı bir kız çocuğu ve yanındaki de 5-6 yaşlarında bir erkek çocuğu idi. El arabasını bulabildikleri şeyler ile doldurmuşlardı, kız arabanın kulpuna zor yetişiyor ve arabayı güçlükle çekebiliyordu. Onları gözden kaybolana kadar buruk bir şekilde ve hayretle izledim. O gün iftara kadar o manzara gözümün önünden gitmedi.
Bu arada kendime kızıyor; niçin onları takip edip evlerini öğrenip yardım etmek için teşebbüse geçmediğimin vicdan azabını yaşıyordum. Bu duygu ve düşüncelerle ertesi güne ulaştım ve 'Bugün onları bulup evlerine gideceğim!' dedim. Nitekim öyle de yaptım; aynı saatte yürüyüşe çıktım ve orada onları bekledim. Nihayet karşıdan göründüler. Öyle sevinmiştim ki anlatamam! Yanıma geldiklerinde selam verdim ve; 'Anneniz, babanız yok mu?!' diye sordum. Babalarının Suriyede şehit olduğunu, annelerinin ise evde olduğunu söylediler. Yaşlarını sordum; kız 10 yaşında, erkek ise 5 yaşında imiş. Kıza, merakımdan; 'Oruç tutuyor musun?' diye sordum. 'Tabii ki!' dedi, biraz da gururla. Bu kez de; 'Peki namaz kılıyor musun?' diye sordum. 'Abi, namaz kılmasan oruç ne işe yarar ki?!' dedi. Şaştım kaldım bu cevap karşısında.. 10 yaşında bir kız çocuğu, sabahtan akşama kadar çöplerden kağıt topluyor ama, daha kendisine farz bile olmadığı halde, orucunu tutuyor ve namazını kılıyordu. Boğazım düğümlendi, çok duygulandım, daha fazla bir şey soramadım.
Eve vardığımızda manzara içler acısı idi; yalın ayak 2 çocuk daha vardı, kadın kalp hastasıydı. Ev ise pencerelerine tahta çakılmış bir yarım bodrum katı idi.
Yarı Türkçe yarı Arapça konuşarak anlaşabiliyorduk. Çocukların hiç biri okula gitmiyordu. Çocukları çalıştırmamasını, okula yollamasını, bütün okul masraflarını karşılayacağımı, her ay kendilerine para vereceğimi, bayram için de aileye üst-baş alacağımı anlattım. Kadın kabul etti. Her ay vereceğimi taahhüt ettiğim bir miktar parayı kendisine verdim ve oradan içim hem buruk hem de sevinç dolu olarak ayrıldım. Yürürken sanki ayaklarım yere basmıyordu..
Bursa'daki bir arkadaşımla
telefonda işler hakkında konuşurken konu konuyu açtı, bu olaydan bahsettim ve çektiğim fotoğrafları gönderdim. O da çok etkilenmiş olacak ki daha sonra beni tekrar arayıp; 'Abi ne hayatlar varmış be! Bu kadar nimet ve bolluk içinde, biz de oruç tuttuğumuzu sanıyoz!. Namazı da bazen ķılıyoz, bazen ihmal ediyoz!.. Ne olur söyle, biz de ne gerekiyorsa yapalım!' dedi. Çok teşekkür ettim; 'Allah razı olsun! İhtiyaç yok, ben gerekeni yaparım.' dedim.
Sonradan kendi kendime, tebessüm ederek; 'Yok öyle yağma! Ben bulduğum hazineyi kimseyle paylaşmam! Herkes kendi hazinesini kendisi bulsun!.' dedim...